Cihan Engin - Çanakkale
Cihan Engin – Çanakkale

Tarihimizin hiç şüphesiz en şanlı zaferlerinden biridir 18 Mart Çanakkale Zaferi. Biz de bu şanlı zaferimiz hakkında ziyaretçilerimize özet olarak savaşa nasıl girdiğimizi, düşmanların neden Çanakkale’ den geçmek istediklerini ve savaştığımız Anzakların gözüyle Çanakkale Savaşını elimizden geldiğince anlatmak istedik.

Osmanlı’ nın Savaşa Girmesi

Temmuz 1914’te Avrupa’da I. Dünya Savaşı’nın başlaması üzerine, Osmanlı hükumeti, 2 Ağustos 1914’te Almanya ile gizli bir ittifak andlaşması yapmış ve İngiltere, Fransa ve Rusya’dan oluşan itilaf güçleri karşısında, Almanya, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve Bulgaristan ittifak güçleri yanında yer almıştır. Ancak, bu andlaşmaya rağmen, savaşa girilmemiş ve tarafsızlık görünümü içinde olunmuştur.

İngiltere, Almanya ile yapılan bu gizli ittifak andlaşmasına şiddetle karşı çıkmış ve Osmanlı İmparatorluğu’na ambargo koyarak donanma için daha önce sipariş edilmiş olan gemileri teslim etmekten vazgeçmiştir. Ayrıca, İngiltere, iki Alman savaş zırhlısının Akdeniz’deki İngiliz donanmasından kaçarak, Osmanlı hükumetinin izniyle, 11 Ağustos 1914 tarihinde Türkiye’ye sığınmasını, tarafsızlığın ihlâli olarak görmüş ve sert bir nota vererek tepki göstermiştir.

canakkale turk askerleri

Her ne kadar Osmanlı hükûmeti bu iki zırhlının Osmanlı donanması için satın alındığını iddia etmiş ise de, aslında mürettebatı ve komutası Alman olan bu zırhlılar, tatbikat görünümü altında Karadeniz’e çıkarak, 29 Ekim 1914 günü Rusya’nın limanlarını bombalamıştır. Bunun üzerine, 2-5 Kasım 1914 tarihleri arasında, Rusya, İngiltere ve Fransa arka arkaya Osmanlı İmparatorluğu’na savaş ilân etmişler ve böylece Osmanlı İmparatorluğu fiilen ittifak güçleri yanında savaşa girmiştir.

Winston Churchill, 25 Kasım 1914 tarihinde, “Osmanlı’ yı savaştan atmak, Rusya’ya lojistik destek sağlamak için yeni bir yol açmak ve böylece Almanlar üzerine Doğu Cephesi’nde daha çok baskı kurmak” amacıyla, Boğazlar’ı ele geçirmek ve öncelikle Çanakkale Boğazı’na saldırmak gerektiğini önermiştir. Churchill’in bu önerisi, başlangıçta Savaş Konseyi’nde şiddetli tartışmalara yol açmıştır.

Başta Savaş Bakanı Lord Kitchener ve Donanma Komutanı Lord Fisher ile Dışişleri Bakanı Sir Edward Grey olmak üzere, bazı konsey üyeleri, Churchill’in önerisini uygulanabilir bulmamışlar ve, sonuç itibariyle, Çanakkale Boğazı’na ve Gelibolu Yarımadası’na yapılacak bir saldırının hem askerî, hem siyasî bakımdan mümkün olamayacağı görüşünü ileri sürmüşlerdir.

Ancak, savaşın başından beri Batı Cephesi’nde Almanya’ya karşı hâlâ bir üstünlük sağlanamaması nedeniyle, Churchill’in önerisi, Aralık 1914’ten itibaren yeniden gündeme gelmiştir; böylece, Boğazlar’ı ve İstanbul’u ele geçirerek Osmanlı İmparatorluğu’nu “savaş dışı” bırakma projesi, 3 Ocak 1915 tarihli Savaş Konseyi toplantısında karara bağlanmıştır.

Anzaklar ve Çanakkale Günlükleri

Avustralya ve Yeni Zelanda birliklerinden oluşan “Avustralya ve Yeni Zelanda Kolordusu” (The Australian and New Zealand Army Corps [A & NZAC])* askerleri, kolordunun adından dolayı “Anzaklar” olarak bilinir.

*Bu kolordunun oluşumu ve içerdiği birlikler için, bkz. Robertson, ss. 33-38.

Aslında, Anzaklar, tam eğitimli ve profesyonel askerler değildi. Bankacılık, sigortacılık, öğretmenlik, postacılık, çiftçilik gibi çeşitli mesleklerden gelen gönüllülerdi. Robertson’ın ifadesi ile, onlar “üniformalı siviller” veya “kamufle edilmiş siviller”di.

Her ne kadar kendi ülkelerinde ve Mısır’daki toplanma yeri olan Kahire’ye yakın Zeytun kampında kısa süreli yoğun askerlik talimi almışlarsa da Anzaklar, romantik savaş anlayışından ve amatörlükten çıkamamışlardır.

Anzak romantizminin ve amatörlüğünün özünde, gönüllülük, İmparatorluğa bağlılık ve bol para kazanma fırsatı olarak özetlenebilecek üç temel öge bulunmaktadır. İngiliz savaş propagandasının da etkisiyle, bu üç temel öge, Anzakların savaşa bakışını biçimlendirmiştir.

Türk esirler, Anzaklar tarafından ağır işlerde çalıştırılırken
Türk esirler, Anzaklar tarafından ağır işlerde çalıştırılırken

Bu bağlamda, başlangıçta Türk askerini aşağılayıcı bir yaklaşım içinde olmuşlar ve bunu günlüklerinde “sefil pislik herifler,”* “alçak herifler”** gibi küfürlerle ve sık sık “Abdul”*** lâkabını kullanarak ifade etmişlerdir. Bu yaklaşımın bir diğer çarpıcı örneği, 3. Auckland Piyade Taburu erlerinden Frank Ezekiel McKenzie’nin günlüğündeki ifadeleridir.

* Duder, “31.8.15”: “the poor beggars.” Ayrıca, bkz. Guy, “31 May 1915.”
** McAhan, “Friday 7th [May]”: “the scoundrels.”
***McLeod, “Friday 28th [May]” ve “Saturday 29th [May].”

2nci Kirte Muharebesi’nde Seddülbahir cephesindeki İngiliz kuvvetlerine destek olmak amacıyla Anzak cephesinden gönderilen alayın Türk siperlerine karşı yaptığı süngü taarruzunda bacağından yaralanan McKenzie, günlüğünün “5 Haziran 1915” tarihli bölümünde, bir Türk şehidine yaptığı insanlık ve uygarlık dışı utanç verici davranışını şöyle anlatır:

“İyice semirmiş bir Türk’ün üzerine oturdum ve bacağımı sardırdım. Setin öbür tarafındaki yığını saymazsak, siperden dışarı on üç ceset attık. Hepsi bizim altı kişilik küçük ekibimizce bitirilmişti.”

McKenzie, “5 June 1915): “sat on a nice fat Turk and got my leg bandaged. We threw out thirteen bodies, not counting the heap on the other side of the barricade, all finished by our little party of six.”

Benzer bir davranış, Avustralya 8.Topçu Bataryası’ndan teğmen Hector Roy McLarty’nin evine yazdığı 11 Ağustos 1915 tarihli mektubunda tasvir edilmektedir. Anzak cephesinde ele geçirilen Türk siperlerinde şehit düşmüş olan Türk askerleri Anzaklarca toplanarak gömülürken, gördüklerini ve duygularını şöyle anlatır:

“Dört günden beri onlar [Avustralya’lılar], ele geçirilen siperlerden Türk ölülerini sürüye sürüye çıkarıyor ve geniş çukurlara gömüyorlar. Sürüklenen her ceset benim ‘sığınağı’ geçtikçe, olağanüstü bir keyif alıyorum. Bu cesetler dört beş günlük ve kesinlikle vızıldıyor.”

McLarty, “11th August 1915”: “For four days they [the Australians] have been dragging Turkish dead out of the captured trenches and burying them in large holes. As each body is dragged past mu ‘dug-out’, I am having a most enjoyable time. They are 4 to 5 days old and they do buzz.”

Ne var ki bu aşağılayıcı yaklaşım ve nefret duygularına karşın, Anzakların Türklere bakışında olumlu yönde değişim de olmuştur. Nitekim her iki taraftan ara bölgede vurulmuş olan askerleri göm-mek için 24 Mayıs’ta Kanlı Sırt’ta yapılan ateşkes sırasında, Türk komutan ve askerlerini yakından tanıma fırsatı bulan Anzaklar, Türklerin dostça yaklaşımından çok etkilenmişlerdir.

Örneğin, Wellington Süvari Alayı’ndan çavuş B.N. Sandilands, günlüğüne yazdığı 24 Mayıs 1915 tarihli notunda, Türklerle oluşan yakınlaşmayı ve arkadaşlığı şu ifadelerle anlatır:

anzak askeri

“ Türkler çok dostça davrandılar, sigara ve ateş değiş tokuşu yaptılar. Bulundu-ğum noktada, onlardan dört tanesi bizden onları kendi siperlerimize götürmemizi istedi. Sanırım pek çoğu tamamen bu arzuyla dopdolu olmalı. Kendisini bizim tarafa götürmem için bana sürekli işaret eden bir tanesi, bir nevi hatıra olarak bana bir fişek verdi ve bazılarını da diğerlerinden bazılarına verdi.”

Sandilands, “Monday 24/5/15”: “The Turks were quite friendly and exchanged cigarettes & lights. Four of them where I was wanted us to take them to our lines. I think a lot of them must be pretty full of it all. One who kept signing to me to tak ehim over gave me a cartridge as a sort of memento & gave some to some of the others.”

Türk askerinin kahramanlığı, ağır savaş koşullarına rağmen kararlı direnci, düşman yaralılarına karşı duyarlı davranışı gibi pek çok nitelikleri, Anzaklarda hayranlık uyandırmış ve günlüklerinde açıkça ifade edilmiştir. Örneğin, yukarıda da bahsi geçen ve Türk askerine karşı ön yargılı olan John Duder, günlüğüne 1 Eylül’de farklı bir gözlemini not eder:

“Konuştuğum herkes, Türklerin, muharebelerinde mükemmel ve dürüst, iyi savaşçılar olduklarını söylüyor. İngilizlere [Anzaklara]53 karşı savaşmak istemediklerini söyledikleri bilinmektedir. Bir Türk subayını esir alan bir süvari erine ilişkin olarak adamın biri çok hoş bir hikâye anlattı. Süvari eri, subayı sahildeki üsse doğru refakat ederken, bacağından vurulur. Bunun üzerine, Türk [subay], erin bacağını sarar ve sonra o muhafızını üssün içine kadar sırtında taşır. Tuhaf görünüyor, ama doğru.”

Duder, “1.9.15 Wednesday”: “Everyone that I have spoken to say the Turks are good fighters and clean and fair in their actions, and they have been known to say that they do not want to fight the English. One man told a very amusing story of a trooper who captured a Turkish Officer, and while escorting the Officer to the camp on the beach, he got hit in the leg, so the Turk bound his leg up and then carried his guard into the camp, it sounds funny but it is true.”
Yaralanarak Avustralya'lılar tarafından esir edilmiş bir Türk askeri
Yaralanarak Avustralya’lılar tarafından esir edilmiş bir Türk askeri

Duder, Türklerin, Anzak Koyu’ndan Limni adasına yaralı taşıyan hastane gemilerine ateş etmediğini ve dolayısıyla yaralılara karşı hoşgörülü olduklarını şu ifadesiyle belirtir:

“Türkler, hastane gemilerine saygılı davranıyorlar.”

Ayn.e., “August 26 Thursday”: “The Turks respect Hospital Ships.”

Yaralılara yönelik hoşgörülü davranışın bir başka örneğini, Avustralya’lı er McAhan verir. Yukarıda belirtildiği gibi, her ne kadar Türklere karşı ön yargılı ve olumsuz bir algısı olsa da, 4 Mayıs günü günlüğüne şunları yazar:

“İlk kez insanî bir şey oldu. Kızılhaç bayraklarımızla yaklaştık ve yaralıları alıp götürmemize izin verdiler.”56

McAhan, “Tuesday 4th May”: “This was the first time anything humane happened. We appproached with Red Cross Flags and were allowed to take off wounded.”

Aynı kişi, Türk askerlerinin kahramanca savaşmasından da etkilenir ve onlardan “çok cesur adamlar ” diye söz eder.

Ayn.e., “[April] 29th”: “very brave fellows.”

Karaduman’ın da belirttiği gibi, bir yandan Türk askerini tanıdıkça, yoğun İngiliz savaş propagandası sonucu edinmiş olduğu ön yargıları ve nefreti bırakan Anzaklar, öte yandan muharebe becerileri, cesaret ve özveri bakımından kendilerini İngilizlerden daha üstün görmeye ve ulusal kimliklerinin bilincine varmaya başlamışlardır.

Anzakların Türklere yönelik ön yargılarının değişimi ve Anzaklarda millî kimlik bilincinin oluşumu konusunda ayrıntılı olarak, bkz. Karaduman, özellikle ss. 140-143.

Sayfada bulunan bilgiler Himmet Umunc, Anzaklar ve Çanakkale: Anzak Günlüklerindeki Gerçekler /The Anzacs and Gallipoli: Facts in Anzac Diaries makalesinden alınmıştır.

UMUNÇ, H. (2016). Anzaklar ve Çanakkale: Anzak Günlüklerindeki Gerçekler. Journal of Faculty of Letters/Edebiyat Fakultesi Dergisi, 33(1).

bostabure.com

0 yorum

Bir yanıt yazın

Avatar placeholder

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir